(0224) 413 47 42 (0541) 413 47 42
(0224) 413 47 42 (0541) 413 47 42

Sık Sorulan Sorular

Anasayfa Merak Ettikleriniz

Sık Sorulan Sorular

Ağız kokusu (Halitozis, oral malodor veya bad breath) hoş olmayan nefes kokusu olarak tanımlanmaktadır. Ağız kokusunun temel olarak ağız hijyeni, diş ve dişeti sağlığı ile alakalı olduğu unutulmamalıdır. Dolayısıyla ağızda oluşan koku sıklıkla diş ve dişeti tedavisi gerektirmektedir.

 

Ağız dışı etkenler
-Sigara ve bazen içki
-Ağız kuruluğuna yol açan bazı ilaçlar (antikolinerjikler, antidepresanlar, diüretikler, antiparkinson ve kemoterapötik ajanlar),
-Şeker hastalığı, mide problemleri, karaciğer hastalıkları, boğaz enfeksiyonları, sinüzit gibi birçok sistemik hastalık,
-Birçok vitamin ve mineral eksikliği; örneğin A vitamini, B12 vitamini, demir veya çinko eksikliği ağızda kurumayla birlikte mukozada fissürleşmeye yol açar ki bu da gıda ve doku artıklarının tutunmasına dolayısıyla halitozise katkıda bulunur.
-Birçok gıda ve içecekler özellikle sarımsak ve soğan geçici ağız kokusu yapabilir. Halitozis toplumun büyük kesimini etkilemekte ve etkilenen kişilerde önemli sosyal ve psikolojik sıkıntılara neden olmaktadır. Çağdaş toplumlarda insanların birbirleri ile olan ilişkileri önemli olduğu için gelişmiş ülkelerdeki insanlar bu probleme daha çok dikkat etmektedirler. Bununla birlikte çok az hasta tedavi için diş hekimine başvurmaktadır. Bu durum, ağız kokusu problemi yaşayan insanların sıklıkla tam olarak bu durumun farkında olmamalarından kaynaklanmaktadır.
Nefes ferahlatıcı, gargara, sprey,şeker ve sakızlar için ciddi paralar harcandığı görülmektedir. Pek çok ticari ürün ağız kokusunu elimine ettiğini iddia etmektedir. Ancak alkol bazı içinde güçlü tatlandırıcı katılmış olan bu ürünler ağız kokusunu sadece maskelerler. Oysa ki halitozis genel olarak kötü oral hijyen veya oral kavitedeki bir hastalığa ya da teşhis ve tedavi gerektiren ciddi bir sistemik hastalığa da bağlı olarak gelişmektedir. Dolayısıyla tedavisi altta yatan nedene yönelik olmalı ve tedaviye başlamadan önce kokunun kaynağı bulunmalıdır.
Halitozisin tedavisinde etkili metod oral hijyeni ve temel dental bakım ile periodontal sağlığın düzeltilmesi ve gerekiyorsa hastanın tıp doktoru veya uzman hekime yönlendirilmesidir. Dilin fırçalanması ağız kokusunu azaltmada diş fırçalamak kadar etkilidir. Dişlerden plağın uzaklaştırılması için pek çok ürün kullanılırken üzerinde ağız kokusu oluşturan milyonlarca bakteri barındıran bir organın yani dilin temizliği ihmal ektedir. Dil yüzeyinin temizlenmesi için plastik dil kazıyıcıları ve küçük fırçalar kullanılabilir.
Özetle, ağız kokusuyla baş etmek için şu noktalara dikkat etmek faydalı olacaktır:
Düzenli diş fırçalamak, diş ipi kullanmak ve dil fırçalamak Düzenli diş hekimi kontrolüne giderek ağız kokusuna neden olabilecek diş ve dişeti hastalıklarının tedavisini sağlamak, Alkol içermeyen ağız gargaraları kullanmak, Diş hekimi gerek gördüğü takdirde, ağız kokusuna neden olabilecek sistemik durumun tespiti için tıp hekimine başvurmak.

Doğru hastada doğru beyazlatma ürünü seçildiğinde diş beyazlatma tedavisinin hiçbir zararı yoktur. Diş beyazlatma tedavisi sonucu yapısal değişiklik ve kalıcı hasar oluştuğunu gösteren araştırma yoktur. Diş beyazlatma esnasında ve sonrasında bir hassasiyet oluşabilir ancak bu hassasiyet geçicidir. Diş renginin değiştirilmesindeki en konservatif yöntem diş beyazlatmadır. Diş beyazlatmanın alternatifi porselen, kompozit laminalar veya porselen kaplamalardır.

Beyazlatma işlemi, diş hekimi tarafından uygulanabildiği gibi, diş hekimi tarafından ölçü alınarak hastaya özel hazırlanan plaklar aracılığıyla, kontrollü bir şekilde hasta tarafından da uygulanabilir. Ayrıca diş hekimi kontrolü olmadan hastaların market ve eczanelerden edinebileceği beyazlatma sistemleri de mevcuttur. Beyazlatma tedavisine artan talep nedeniyle farklı beyazlatıcı ürünler piyasaya sunulmaktadır. İçerikleri, konsantrasyonları, tatları, kullanım şekilleri sürekli değişen bu beyazlatma sistemlerinin bir kısmının etkileri ve kalıcılıkları net olarak belirlenmemiştir. Beyazlatma tedavisinin en sağlıklı şekilde yapılabilmesi için muhakkak doktor kontrolünde yapılmalıdır.
Yapılan araştırmalara göre beyazlatma işlemi dişleri daha kolay renklenir hale getirmemektedir. Tüketilen renkli içecekler, sigara, bazı ağız gargaraları gibi renklendirici maddeler ve yaşla birlikte dişler ne hızda renkleniyorsa beyazlatma tedavisi sonrası da aynı hızda renklenir. Yapılan araştırmalara göre de beyazlatma işlemi dişleri daha kolay renklenir hale getirmemektedir.

Diş rengi, dişin iç yapısının rengi ve diş yüzeyinde var olan dış renkleşmelerin birleşiminden oluşur. İçsel diş rengi, diş minesi ve dentininin ışığı dağıtma ve adsorbsiyon özellikleriyle ilişkilidir. Dişin dentin yapısının özellikleri genel diş renginin belirlenmesinde en önemli rolü oynar. Dışsal lekeler, diş fırçasının ve diş macununun aşındırıcı etkisinin daha az ulaşabildiği diş bölgelerinde oluşmaya meyillidirler ve sıklıkla sigara içme, tanen bakımından zengin gıdaların (ör. Kırmızı şarap) diyet ile tüketilmesi ve klorheksidin ve benzeri katyonik ajanların veya kalay ve demir gibi metal tuzlarının gıdalar veya çeşitli tedavilerde kullanılması yoluyla bu renkleşmelerin oluşma hızı artabilir. Optimum diş rengi için, dişlerde oluşmuş dışsal lekeler diş taşı temizliği ve polisaj işlemiyle uzaklaştırıldıktan sonra, iç renkleşmelerin beyazlatılması için beyazlatma tedavisi yapılmalıdır.
Diş rengi, dişin iç yapısının rengi ve diş yüzeyinde var olan dış renkleşmelerin birleşiminden oluşur. İçsel diş rengi, diş minesi ve dentininin ışığı dağıtma ve adsorbsiyon özellikleriyle ilişkilidir. Dişin dentin yapısının özellikleri genel diş renginin belirlenmesinde en önemli rolü. oynar. Dışsal lekeler, diş fırçasının ve diş macununun aşındırıcı etkisinin daha az ulaşabildiği diş bölgelerinde oluşmaya meyillidirler ve sıklıkla sigara içme, tanen bakımından zengin gıdaların (ör. Kırmızı şarap) diyet ile tüketilmesi ve klorheksidin ve benzeri katyonik ajanların veya kalay ve demir gibi metal tuzlarının gıdalar veya çeşitli tedavilerde kullanılması yoluyla bu renkleşmelerin oluşma hızı artabilir. Optimum diş rengi için, dişlerde oluşmuş dışsal lekeler diş taşı temizliği ve polisaj işlemiyle uzaklaştırıldıktan sonra, iç renkleşmelerin beyazlatılması için beyazlatma tedavisi yapılmalıdır.

Bu özel dönemlerde hormonlarda meydana gelen değişimlerden dolayı vücuttaki pek çok dokuda olduğu gibi dişeti dokusunda da etkilenmeler meydana gelir ve bu durumda dokuların mikroorganizmalara karşı cevabı daha fazla olur. Bu nedenle, bu dönemlerde bakteri plağını kontrol altında tutabilmek için günlük diş fırçalama ve diş ipi kullanımına ekstra özen göstermek çok büyük önem taşır.
Hamilelik gingivitisi hamile kadınların yaklaşık %30-100′ünde görülür. Hamileliğin en yaygın oral komplikasyonudur ve artmış östrojen ve progesteron seviyeleri neticesinde lokal iritanlara karşı artmış cevap ve daha az titiz oral hijyenden kaynaklanır. Hamilelikten önce var olan dişeti hastalığı hamilelik döneminde gelişen hastalığın şiddetini ve ciddiyetini etkileyebilir. Eğer ağız bakımı da yeterli değilse dişeti iltihabının şiddeti artar. Özellikle dişeti kanaması olan hamile bireyler muhakkak bir periodontoloji uzmanına başvurmalıdırlar.
Hamilelik döneminde ayrıca, şekerli gıdalara aşerme ve ilk aylarda görülen bulantı ve kusmalardan sonra annenin ağız bakımına yeterince özen gösterilmemesi gibi nedenler de çürük oluşumunu arttırabilir.

İkinci trimestır olarak adlandırılan 3-6 aylar arası dönem gebelik sürecinde diş tedavileri için ideal dönem olarak kabul edilmektedir. İlk ve son trimestırlarda ise zorunlu olmadıkça dental tedavilerden kaçınılmalıdır. Röntgen ışınlarına maruziyetten hamilelik sırasında, özellikle ilk trimestırda kaçınılmalıdır, çünkü gelişmekte olan fetus özellikle radyasyon hasarına duyarlıdır. Eğer gerekliyse diş filmleri kurşun önlük kullanılarak çektirilmelidir. Diş ve dişeti enfeksiyonlarına bağlı olarak kullanılacak ilaçlar muhakkak hekim gözetiminde tercih edilmelidir.
Tüm bunların ötesinde, hamilelik öncesi anne adaylarının bilinçlendirilmesi, gebe kalmadan önce ağız-diş sağlığının en iyi hale getirilmesi hem fetus hem de anne sağlığı için gerekmektedir. Çünkü dişetindeki kanama ile bakteriler annenin kan dolaşımına geçip bebeği etkileyebilir. Unutulmamalıdır ki günümüzde periodontal hastalıkların bebeklerde düşük doğum kilosu ve erken doğum riskiyle ilişkisi saptanmıştır.

Dişeti hastalığının başlangıcı gingivitistir. Bu hastalık dişetinin kızarmasına, şişmesine ve ayrıca diş fırçalarken ve diş ipi kullanımı sırasında kanamalara sebep olur.
Sağlıklı dişeti gülkurusu pembe renkte, diş üzerine sıkıca yapışık ve bıçak sırtı gibi keskin sonlanan yapıdadır. Dişeti hastalığının temel nedeni olan bakteri plağı dişler üzerinden uzaklaştırılmazsa dişeti sağlığı bozularak rengi kırmızılaşır, dişeti hafif şişkinleşir, diş üzerine sıkıca tutunma özelliğini kaybeder.
Dişeti hastalığının en önemli ve en erken bulgusu fırçalarken ve/veya sert bir gıdayı ısırırken oluşan kanamadır. Bu durumda yapılması gereken bir periodontoloji uzmanına başvurmaktır.

Günümüzde giderek artan bir sorun olarak karşımıza çıkan diş hassasiyetinin (Dentin hipersensitivitesi) gelişiminde değişik faktörler rol almakla birlikte esas olarak dentinin ağız ortamına açılması gerekmektedir. Bu durum, hastayı yemek yerken, içerken, dişini fırçalarken ve hatta bazen nefes alırken bile rahatsız edebilir.
Dentinin ağız ortamına açılması mine dokusunun kaybı veya kök yüzeyinin açığa çıkması ile oluşur. Minenin kaybı genellikle atrisyon, abrazyon, erozyon, travma ve çürük gibi nedenlerden kaynaklanırken kök yüzeyinin açığa çıkması diş eti çekilmesi, yanlış diş fırçalama, aşındırıcı diş macunları, periodontal hastalıklar ve okluzyon bozuklukları gibi nedenlerden oluşur.
Dentin hassasiyetinin tedavisi iki şekilde yapılabilir: birincisi; bireylerin evde diş macunu, ağız gargarası gibi hassasiyet giderici ürünler kullanmasıyla, ikincisi ise muayenehane şartlarında profesyonel uygulamalarla yapılmaktadır. Hangi tedavi yönteminin tercih edileceği; hassasiyetin şiddeti, etkilenen diş sayısı, diş yapısı kaybının derecesi ve gereken tedavi süresine bağlı olarak değişmektedir. Ayrıca günümüzde lazerler bu tedavilerin başarısını ve süresini arttırmak amacıyla kullanılmaya başlanmıştır.

Dolgunun ömrünü belirleyen birçok faktör vardır. Dişteki madde kaybı miktarı, çürüğün bulunduğu bölge, hastadaki diş sıkma gibi kötü alışkanlıkların olup olmaması, hastanın ağız hijyenine özen gösterip göstermemesi, tedaviyi yapan hekimin bilgi ve becerisi, dolgu için kullanılan materyellerin türü ve kalitesi bu faktörlerin başlıcalarıdır.

Kapanış bozuklukları ve dişlerin çenelerdeki konumlarının nasıl oluştuğunu incelen ,teşhis eden ,bu bozuklukları önleyen ve tedavi eden bir diş hekimliği dalıdır.Yunanca sözcükten oluşmuştur."Ortos"düzeltmek, doğrultmak. "Odontos" diş demektir.

Ortodonti ile uğraşan diş hekimlerine "Ortodontis" ve ya,"Ordodonti Uzmanı " denir. Ortodontisler dişleri yeniden sıralamak ve konumlandırmak için "aparey"olarak adlandırılan ,düzenletici aygıtlar kullanılır.Eğri ve Çarpaşık dişler ,ileriye itilmiş fırlak dişler ,ileriye itilmiş fırlak dişler "ortodontik apareyler " ile tedavi edilir.

Diş hekimi yüzün 1/3 alt kısmının estetiğinden sorumludur. Bu alan dudakları, dişetlerini ve gülme alanına giren dişleri kapsamaktadır. Günümüz estetik anlayışında sağlıklı soluk pembe dişetleri ile düzgün sıralı, simetrik, beyaz dişlerin ahengi vurgulanmaktadır. Estetik doğallık ile bir bütündür. Kırmızı, hafif kanamalı ve şişmiş dişetleri sağlıksızlık olarak algılanmaktadır ve doğallıktan uzaktır. Basit bir dişeti tedavisi ile bu sorun ortadan kalkmaktadır. Her vakada farkı çözümler sunulur. Estetik düzenlemeler bazen çok ufak girişimler ile tamamlanır iken bazen çene cerrahisi, plastik cerrahi, ortodontik tedavi gibi girişimler ile uzun süreçte tamamlanabilmektedir. Önemli olan kişin beklentilerini hekimin anlayabilmesi ve tedaviye başlamadan tedavi sonucunu öngörebilmesidir. Bu hususta hekim-hasta ilişkisi ve hekimin tecrübesi önem kazanmaktadır.
Günümüz teknolojisinde doğal diş minesi ile aynı ışık geçirgenliğinde birebir aynı renkte kuronlar yapılabilmektedir. Bu kaplamalar 'metal free' diye adlandırılan tam porselenden veya zirkondan hazırlanır. Dişsizliğin fazla sayıda olduğu durumlarda bu estetik kuronlar kullanılamayabilir.
Bazen düzgün sıralı ancak morfolojisi ya da rengi bozuk dişlerde, özellikle genç bireylerde dişte hiç kesim yapmadan 'bonding yöntemi' olarak adlandırılan teknikle tek seansta dişlerde değişim yaratmak mümkündür. Bu yöntem bizotaj, kontürleme ve dolgu yapımını içerir.
Lamina; yine düzgün sıralı ya da çok hafif çapraşıklığı olan dişlerde tercih edilir. Dişlerin sadece ön yüzeyindeki mine 1mm kaldırılarak, yaprak porselenler yapıştırılır. Lamina, birkaç seansta provalar ile hazırlanır. Yapıştırma işlemi tüm seansınların en önemli aşamasıdır. Son derece özel teknikle yapıştırıldıktan birkaç dakika sonra ısırarak yemek yenebilir. Doğal dişlerden ayırt etmek mümkün değildir.

Esasında sabit ve hareketli olmak üzere 2 tip protez mevcuttur. İmplantlar ile desteklen protezler sabit yada hareketli olarak kişinin anatomik yapısı ve ihtiyaçları göz önüne alınarak tasarlanır. Sabit protezler; dişlere yapıştırıldıktan sonra ancak hekim tarafından çıkarılabilen kuron ve köprüleri kapsamaktadır. Dolgu ile restore edilemeyecek kadar harap olmuş dişler kuronlanır. Köprü ise dişsiz sahanın önünde ve arkasındaki dişlerden destek alan çoklu diş içeren restorasyonlardır.
Bazen düzgün sıralı ancak morfolojisi ya da rengi bozuk dişlerde, özellikle genç bireylerde dişte hiç kesim yapmadan 'bonding yöntemi' olarak adlandırılan teknikle tek seansta dişlerde değişim yaratmak mümkündür. Bu yöntem bizotaj, kontürleme ve dolgu yapımını içerir.
Hareketli protezler ; sabit köprülerin yapılmasının mümkün olmadığı durumlarda diş yada doku desteği olan, kişilerin takıp çıkartabildiği protezlerdir. Ağızda dişler olduğunda parsiyel protez olarak isimlendirilir. Günümüz teknolojisinde diş ve doku destek elemanları son derece estetik yapılabilmektedir. Aynı zamanda damak teması olan bölgelerin çok ince alaşımdan yapılması protezin boyutunun küçülmesine olanak sağlayarak kişinin alışma sürecine yardımcı olur. Ağızda hiç diş olmadığında yapılan protez, total protez olarak isimlendirilir. Total dişsizlikte de fonksiyonel ölçü yöntemleriyle ağız dokusu ile uyumlu hareketli protezler yapılmaktadır.
İmplant destekli protezler: İmplantlardan destek alan protezler hastanın anatomisine ve ihtiyacına göre sabit ya da hareketli olarak tasarlanabilir. Klasik köprü yapımında dişsiz sahanın önündeki ve arkasındaki doğal diş prepare edilir. Oysa dişsiz sahada implant yapılırsa sağlam diş dokusu korunmuş olur ve köprü dizaynında olduğu gibi dişler birleşik yapıda olmaz. İmplant yapılan kemik fonksiyonel olarak stimule edileceğinden uzun dönemde kemik rezorbsiyonu önlenmiş olur. İmplantlar tek diş eksikliklerinde olduğu gibi çoklu ya da total dişsizlik tedavilerinde de hem hastalar hem de hekimler için yüz güldürücü sonuçlar vermektedir. Total dişsizlerin tedavisinde hareketli damak protezi kullanan bir hasta implant destekli protezleri ile sabit köprü kullanabilmektedir.

Günümüzde büyük şehirlerde yaşayan kişilerin %90 gibi yüksek bir oranı özellikle gece uyurken farkında olmaksızın dişlerini sıkmaktadır. Diş sıkan bireylerin %20′sinde tedavi gerektirecek semptomlar gelişmektedir. Bunlar; öncelikle diş minelerinde aşınmalar, diş etine yakın yüzeyde minenin çatlaması, dişetinin çekilmesi gibi dişsel problemler ile başlar. Daha ileri vakalarda çene eklemi disfonksiyonu semptomları başlar. Bunlar çene ekleminden ses gelmesi; çene hareketlerinde kısıtlılık; kulaktan ses gelmesi; kulak önünde ve çenelerde ağrı, kulakta tıkanıklık hissi, boyun, yüz ve çiğneme kaslarında spazm oluşumu ve ağrı şeklindedir.
Diş sıkma-gıcırdatmanın literatürde onaylanmış ve pratik bir tedavisi henüz yoktur. Bizim tedavimiz diş sıkmanın neden olacağı sıkma kuvvetini çeneye uygulanan, splint diye isimlendirilen ortopedik bir aperey ile kontrol altına almaktır. Özellikle uyurken kişinin kullanması gerekir. Splint çenelerin ölçüsü alındıktan sonra kişiye özel olarak üretilir. Çok ince ve kişiye özel hazırlandığı için ergonomik olup, rahatsızlık hissi vermez. Bu şekilde dişlerin aşınması önlendiği gibi dişeti çekilmelerinin de önüne geçilir. Alt ve üst çene arasında hasar gören eklem diski kendini onarabilecek ve eklem sıvısı artarak eklem içi sesler ve ağrılar azalacaktır.